17 Haziran 2013 Pazartesi

VERESİYE SATILMAZ ki??

VERESİYE SATILMAZ ki??
“Bir ekmek, bir paket de karbonat” öyle yazdır evladım! Söyle, ay sonuna ödeyecek  Amcan.” Nefes nefese koşarak bakkala “bir ekmek, bir de karbonat” dedim. Her gün mütemadiyen aynı saat ve aynı aralıklarla ve de aynı sipariş. Bir ekmek, bir de karbonat.. Çocuk aklımla ne yapar ne eder dedim bu kabartma tozu nev’inden karbonatı her gün bir tane. Ne işe yaradığını durup düşünüp merak ederdim. Karbonatı ekmeğin yanında katık olsun diye mi yerlerdi. Yoksa ev temizliği için mi kullanılırdı bir türlü aklım almazdı.
Siyah kaplı çizgili küçük bir defter.  Tüm ailenin aylık ihtiyaçlarını görebileceğin bir defter. Nadir ama bazen  içinde 1 paket sana, bazen de un yada pirinç türü bakliyat ürünleri olurdu. En sık olanı “bir ekmek, bir de karbonat”.
H. Teyzem, kimi zaman yaptığım bu aracılığa ödül maksadıyla canın çekerse bir de gofret yazdır derdi. Canı çektiğini istemenin görgüsüzlük olduğu ve ayıplandığı zamanlarda bunlar bize sıkı çimdiklerle tembihlenmişti. O bana emanet edilen bir özeldi. Hani çok sevdiğinize ancak en kıymetli eşyanızı emanet ederdiniz, ya da en güvendiğiniz komşunuza bırakırdınız ya evinizin anahtarını. İşte bende bana emanet edilen veresiye defterinin sorumluluğunu taşımakla görevlendirilmiştim.  Mahallenin çocuklarının yaşı en büyüğüne! Bu görevden o kadar mutlu olurdum ki, arkadaşlarımla mahallede top oynarken ya da saklambaç H. Teyzem, hep aynı saatte, aynı ses tonuyla “Ebruuu! Kızıııım! Hadi bir koşu bakkala git, bakkal Salim amcaya yazdır bir ekmek, bir de karbonat!” Altın anahtarın devir saatini teslim almak üzere olan bir küçük asker edasıyla içten içe gururla ve güvenle “Tamam H.Teyze” der, koşa koşa gider emaneti yeniden yerine teslim ederdim.
Bakkala gittiğimde Bakkal Salim amcanın tam başının üzerinde “VERESİYE SATILMAZ” ibaresi olurdu. Yazılı olup uygulanmayan kurallar silsilesi.. Neydi ki benim yaptığım, veresiyenin ta kendisi. Söylenenle yazılan arasında takılan ben.. Mahalleden bazı çocuklar bakkala gelip “Salim Amca! Annem bir paket çay al, salim amcan deftere yazsın!” derdi. “Yok! ,veresiye meresiye yok!” diye terslerdi onları. Tam o anda elimde defter varsa saklar, çocuklar gidince defteri yine bir güven ve gururla uzatır ve aynı cümleyi söylerdim. “bir ekmek, bir de karbonat”
Elimdeki defterin ay sonundaki mukayesesi olan ana defter Salim Amcanındı. Herhalde yazılanların denk olup olmadığı konusunda bir mutabakattı bu. Benim taşıdığım deftere yazdıklarımı kendi defterine de yazardı. Bu ana defter, mahallede veresiye ile alan ne yemiş ne içmiş ise sabıka kaydı gibi orada yazılıydı. “VERESİYE SATILMAZ” levhası bulunan bir dükkanda A’dan Z’ye kadar adı düzenlenmiş bunca kişiyle işler nasıl yürürdü ki. T.Beyden ayın yirmisine 70 lira, M.Abla fasulyesi çıkınca ödeyecek 54 lirasını, İ. Amca her 40 günde bir, A.bey gülleri bekliyor çıksın kapatsın borcu diye. H. Teyzem her maaş alışında tıkır tıkır öder hiç geciktirmeden… Bitmek bilmeyen hesaplar!..
“Anne! Bizim niye defterimiz yok ki! Paramız olmasa da ne istesek oraya yazdırırdık.” diye teessüf ettiğimde. Bunun bizim harcımız olmadığı, her ayın 15’inde maaş almadığımızı, varsa alıp yoksa susmamız gerektiğini sık sık öğütlerdi. O zaman daha iyi idrak etmiştim Bakkal Salim Amcanın beni niye hiç kovalamadığını ya da C. Amcamın neden veresiye yazdırma geleneğine bu kadar ihtiyaç duyduğunu…
           


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder